‘Yanımda duran adamın neden otobüste bu kadar yüksek sesle müzik dinlediğini düşünüyor, bir yandan direğe tutunarak ineceğim durağı bekliyordum. Oturanların çoğu telefonlarıyla ilgileniyordu. Benim gibi ayakta olanlar ise ani hıza yenik düşmemeye çalışıp tutunacak yer arıyorlardı. Birden ellerimin titrediğini hissettim ve dikkatimi oraya verdim ama görüşüm bulanıklaşmaya başladı ve nefes alamadığımı hissettim, sanki biri beni suyun içe çekiyor gibi hissediyordum. Ardından kalbim yerinden çıkacak kadar hızlı atmaya başladı. Hemen buradan kaçmalıyım düşüncesiyle geleceğim durağı beklemeden insanlardan sıyrılarak kendimi otobüsün dışına attım.’
Bu bireyin yaşadığı şeyi az çok tahmin edebilirsiniz, daha önce deneyimlemiş de olabilirsiniz. Bireyin kalp krizi geçirdiğini de düşünebilirsiniz çünkü o da, o sırada bunu düşünüyordu. Peki aslında ne yaşıyordu, agorafobinin eşlik ettiği panik bozukluğu nedir, neden olabilir ve bununla nasıl çalışılır? Bu yazıda kısaca bunlara dikkat çekeceğiz.
Panik atağı bireylerin ani bir şekilde korku, kaygı hissetmesi ve bir şeylerin kötü olacağı düşüncesine girmesiyle, baş dönmesi, baygınlık hissi, titreme, çarpıntı, boğulma hissi, göğüs ağrısı gibi bedensel belirtilerin bu duruma eşlik etmesidir. Agorafobinin eşlik ettiği panik bozuklukta ise birey kaçmanın ve yardım istemenin zor olduğu alanlardan uzak durmak ister. Kontrolün kendisinde olmadığını hissetmesi korkusunu tetikler ve yukarıdaki örnekteki belirtileri yaşar. Sıklıkla alışveriş merkezleri, otobüs, tren gibi toplu taşıma araçları, sıkışık trafik, köprüden geçme, kuyrukta bekleme gibi kaçışın zor olduğu alanlarda gerçekleşir ve birey ortamdan kaçıp güvenli hissettiği bir alana girmek ister. Bu alan çoğunlukla kendi evidir. Bu yüzden bozukluğun ilerlemesi kişinin evinden çıkmak istememesi durumuna kadar gidebilir ve sosyal yaşamını olumsuz yönde etkileyebilir.
Bu duruma farklı modeller farklı bakış açılarıyla yaklaşmıştır ama genel olarak yapılan çalışmalar aile ortamının, olumsuz yaşam olaylarının, bireyin mizacı ve kişiliğinin ilişkili olduğunu ortaya koymuştur. Psikanalitik model, kaygıyı erken çocukluk dönemindeki olaylarla ilişkilendirir. Çocukluktaki istekler ile benlik çatışır, bu durum bireyde korku yaratır, birey de bastırma savunma mekanizmasını kullanır ve kaygı oluşur. Örneğin bir çocuğun saldırganlık dürtülerini arkadaşına gösterememesi çünkü onu kaybetmekten korkması ve bu dürtüsünü bastırması onda kaygıya neden olur. Davranışçı modelde ise kaygı bir koşullanma sonucu oluşur. Nötr olan bir uyarıcı ile korku veren bir deneyim arasında bir bağ oluşur. Kaçış ise kaygının azalmasını sağlar ve bu birey için bir ödüldür bu yüzden birey koşullama sonucu kaçmaya başlar. Örneğin yukarıdaki örneğe baktığımızda birey nötr bir uyarıcı olan otobüse binmek ve yaşadığı panik atak deneyimi arasında bir bağ kurmuş olabilir. Otobüsten çıktığında kaygısının azalması onun için ödül konumunda olabilir, bu da otobüsten kaçma davranışını pekiştirebilir. Bilişsel davranışçı modelde ise bireyler olumsuz bir olayın beraberinde getirdiği kalp atışı, baş dönmesi gibi biyolojik tepkileri yanlış yorumlar ve felaketleştirir. Yani aslında olaydan değil onun sonucunda olabilecek gerçek veya hayali sonuçlarından korkarlar. Bu yanlış yorumlama da gereksiz bir kaygıya yol açar.
Agorafobili panik bozukluk ile çalışılırken bireyin hangi durumlarda kaygılandığı, hangi durumların panik atağa neden olduğu araştırılır ve danışanın ihtiyacına yönelik çalışılır. Psikoterapi sürecinde panik atak sırasında gevşemenin nasıl sağlanabileceği keşfedilir danışan bu konuda cesaretlendirilir ve bunu sürdürmesine yardımcı olunur. En çok uygulanan modellerden biri bilişsel davranışçı terapidir. Danışanın kaygıyı doğuran işlevsiz ve mantıksız düşüncelerini fark edip bunlar yerine kaygıyı azaltan yeni düşünceler koymasına ve danışma sürecinden sonra da bunu sürdürebilecek stratejiler oluşturmasına destek olunur. Şema terapi ile birlikte de danışanın bu duruma neden olan şemaları yani olaylar ve durumlar ile ilgili uyumsuz olan örüntüleri uyumlu olanlarla yer değiştirilmeye ve işlevli hale getirilmeye çalışılır. Psikoterapi desteği ile danışan en kontrolsüz, ölecekmiş gibi hissettiği, yoğun korku dolu anlarında, zaten var olan başa çıkma becerisini geliştirir ve hayat boyu uygulayabilir.
M. Berk Karaoğlu
Uzman Klinik Psikolog- Aile Danışmanı
Özel Berk Karaoğlu Aile Danışma Merkezi