‘Eski sevgilimi 1 sene önce ayrılmamıza rağmen sürekli sosyal medyadan takip ediyorum, ona takıntılıyım ben de obsesif kompulsif bozukluk olabilir. Beni kedi çizdi, hastaneye gittim, biraz takıntılıyım galiba. Burnumu hiç beğenmiyorum, bunu çok takıyorum, bende obsesiflik olabilir. ‘Gibi günlük hayatımızda kullandığımız, kendimize atfettiğimiz takıntılılık ve bununla ilişkili olduğunu düşündüğümüz Obsesif Kompulsif Bozukluk aslında nedir, kuramsal temelleri nasıldır ve OKB ile nasıl çalışılır, bu yazıda kısaca bunlardan bahsedeceğiz.
OKB, bireylerde istemeden ve nedensiz yere ortaya çıkan, kişiye kaygı ve sıkıntı yaşatan yineleyen düşünceler, dürtüler sonucu buna tepki olarak kişinin belli kurallara uyarak kendisini yapmaktan alıkoyamadığı davranışlarda bulunduğu bir bozukluktur. Her insanın hayatında totemleri olabilir örneğin ‘bu kağıdı çöp kutusuna atarsam, bir yerden para kazanacağım gibi, ya da ben maçı izlemezsem tuttuğum takım kazanacak’ gibi. Fakat bireyin bu totemleri yapması bireyde OKB olduğu anlamına gelmez. Ya da yukarıda bahsettiğimiz şekilde OKB kendimize takıntılılık etiketi koyabileceğimiz bir durum değil, psikolojik bozukluklarından biridir. Litarütüre göre bireye OKB tanısı koyulabilmesi için bireyde obsesyonların yani bu tekrar edici kaygı yaratan düşüncelerin olması ve kompulsiyonların yani kişinin kendini yapmaktan alıkoyamadığı davranış ve zihinsel eylemlerinin olması ve bu davranışların kişide oluşan kaygı ve sıkıntıdan kurtulmaya ve korunmaya yönelik olması, ayrıca bunların bireyde zamanını boşa harcamasına ya da günlük hayatını, sosyal ilişkilerini, önemli ölçüde bozması yani işlevselliğinin engellenmesi gerekmektedir. Örneğin kirlenmekten ve mikrop kapmaktan korkan bir bireyin her gün saatlerce evini dezenfekte etmesi ve evinin kirlenmesinden korktuğundan evine kimseyi çağırmaması, ya da eşini her uğurlarken 5 kere öpmezse eşinin kötü bir olay yaşayacağını düşünmesi gibi.
OKB’ye farklı kuramsal bakış açıları olmakla birlikte araştırmalara göre ayrılmış, duygusal ilişkilerde sorunlar yaşayan, katı ve titiz ev ortamlarında yetişen bireylerde görülme sıklığı daha fazladır. Psikanalitiğe göre bilinçdışındaki düşmanca dürtüler bireyde kaygıyı yaratır ve birey bu kaygıyı uzaklaştırmak için kompulsif davranışları kullanır. Birey karşıt tepki geliştirme savunma mekanizmasını kullanarak öfke gibi asıl dürtüsünü aşırı ilgiye dönüştürebilir. Örneğin ışığı 3 kere açıp kapatmazsa annesine kötü bir şey olacağını düşünen bir birey bilinçdışında annesine olan öfkesini karşıt tepki geliştirme savunma mekanizmasıyla aşırı ilgi ve koruma isteğine dönüştürebilir. Freud’a göre bireyin çocukluktaki anal dönemindeki sert ve katı tuvalet eğitimi gibi sorunlar da OKB ile ilişkilidir. Davranışçı kuramlara göre de kompulsiyonlar obsesyonun arttırdığı kaygıyı azalttığı için bir ödüldür ve bu durumu pekiştirir. Bilişsel modele göre ise kontrol algısının kaygıyı etkilediği ve insanların kontrol edemediği durumlarda daha fazla kaygılandığı savunulur. Birey düşünceleriyle bir mücadele içindedir fakat bilişsel olayların kontrolü güç olabilir ve bu mücadele ters tepki gösterip kaygıyı ve çaresizliği arttırabilir bu yüzden de kontrol kazanmak için kompulsüf davranışlarda bulunulabilir.
Bilişsel davranışçı terapiye göre obsesyonlar çoğunlukla sorumluluk ve suçlama düşüncesiyle de ilişkilidir. Hangi düşünceler hangi duygu ve davranışlara neden olduğu çalışılmalıdır. Yukarıdaki örneklerde olduğu gibi birey kendisiyle ilgili olmayan durumlarda bile kendini sorumlu tutabilir. Bir eylemde bulunmazsa sevdiklerinin kötü bir olay yaşayacağı gibi. Psikoterapi sürecinde de bu sorumluluk düşüncesinin ve bireyi obsesyona iten diğer işlevsiz ve mantıksız düşüncelerin, algıların belirlenmesi, hangi düşüncelerin hangi duygu ve davranışlara neden olduğunun keşfedilmesi, gerçekçi ve işlevli düşüncelerle değiştirilmesi ve sonucunda kompulsiyonların da azaltılması amaçlanır. Davranışçı terapinin sayıltılarına göre koşullanmanın engellenmesi ve kaygının azaltılması yani sönmesi gerekir. Aşamalı ve tepki önleme ile eşleştirilmiş uzun süreli maruz bırakma en çok kullanılan tekniklerden biridir. Danışanın aşamalı ve sistematik bir şekilde obsesyona tepki olarak oluşturduğu kompulsiyonları gerçekleştirmemesi ve danışanda kalıcı bir öğrenme sağlanmaya çalışılır. Bütüncül bakış açısıyla birlikte geçmiş kaynak tetikleyicilerini ele alma noktasında EMDR terapi ve eşlik eden kişilik problemleri varsa Şema terapi ve aile terapisiyle devam edilebilir. OKB bireye ne kadar karşı koyulamaz gibi hissettirse de danışan psikoterapi desteği sayesinde düşüncelerini ve davranışlarını yeniden düzenleyip kaygılarını azaltabilir, kontrol hissinin artmasıyla birlikte özgüvenini ve özsaygısını olumlu yönde geliştirebilir ve sosyal, meslek, duygusal ilişkilerine de bunu yansıtabilir.
M. Berk Karaoğlu
Uzman Klinik Psikolog- Aile Danışmanı
Özel Berk Karaoğlu Aile Danışma Merkezi